24 Şubat 2009 Salı

Fas (Şubat 2009)

Bu yolculuğa pek çok badire atlatarak çıkabildim, sanki yolculuğa çıkmamam için olaylar arda arda meydana geliyor ve beni gidip gitmemeyi düşünmeye sevk ediyordu.

Önce THY, sevgililer günü kampanyası biletini yanlış kesti (bunu sonradan öğreniyorum tabi) , yolculuğa çıkış tarihi 9 şubatla 14 şubat arası olması gerekiyormuş, THY ofisindeki kız 8 i çıkış yapabileceğimizi söyleyip bileti kesti.

Gitmeme yakın, önce 95 yaşındaki anneannem ciddi bir rahatsızlık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı 2 gece hastanede geçirdi. Sonunda evine döndü ama çok sarsılmış ve çökmüş bir halde.. Ben de THY yi aradım biletimi iptal etmek istersem, bilet yanar mı ne kadar para ödemem gerekir gibisinden. Böylece biletimin yanlış tarihlere kesildiğini öğrendim. Biletimi iptal etmem gerekirse parasal bir yükümlülük altına da girilmiyormuş, o yüzden bilet tarihlerimi düzeltip yeniden bilet kestiler.

Yine bir hafta öncesinde felaket boğazım ağrımaya başladı, doktora gittim antibiyotik verdi, ilaç kullanmayı pek sevmediğimden kendi haline bıraktım, bol portakal suyu bal ve iyi beslenerekten atlatırım diye direndim. Seyahate çıkmama 1 gün kala baktım geçmiyor hatta azıyor, paşa paşa gittim antibiyotikleri aldım. 1-2 günde kesti boğazımdaki iltihabı rahat ettim seyahatteyken.

Yine seyahate çıkmama 2 gün kala bir diş ağrısı, yıldızları sayıyorum cumartesi gecesi saat 11, ertesi günü pazar ve ben pazartesi sabaha karşı yola çıkıyorum..Doktoru arasam saat sakat, ertesi gun tatil gunu, yapacak bir şey yok sıktık dişimizi, neyseki ağrı geçti.

Pazartesi sabahı 7 uçağıyla izmir'den istanbul'a uçacağız Erin'le. Yine olay ! Uçağa bindik, piste ilerledik artık uçağın havalanmasına dakikalar var. Hemen yakınımızdaki yerde, başüstü dolaplarından bir cep telefonu çalıyor diye bir kaç kişi bağırmaya başladı, ben olduğum yerden bir ses duyamıyorum. Bağıranlar hemen dolapları açtırdılar hosteslere ama kimse de kalkıp çantalasına bakmıyor, kimin telefonu olduğu belli değil. Bir panik bu bağıranlarda, yok efendim uçak kalkmamalıymış bu şekilde, yoksa bundan sonra kimse cep telefonunu kapatmazmış..(haklı adam) Hosteslerde de bir tutukluk olayla başa çıkamadılar, ne yapıyım diyor valizleri ben mi açayım buna yetkim yok. Hemen arkamızdaki adam ben böyle uçmam diye tutturdu. Hostes te dedi ki, tamam beyfendi sizi indirelim biz devam edeceğiz (ben dumur). Nitekim piste kadar gelmiş uçak, peron'a geri döndü, beyefendiyi indirdiler. Kaptan saçma sapan bir açıklama yaptı "yakıt almamız gerekiyordu" diye. Neredeyse yarım saat gecikmeli olarak uçak kalktı, cep telefonu olayı yolculuğun sonunda unutulmuştu bile..(insan aklı, balık aklı, çabuk unutuyoruz). Bilmiyorum THY bu olayı nasıl çözmüştür sonrasında ama eşine az rastlanır bir vaka ile karşılaştım.

Giriş kısmı çok uzadı. Kazablanka'ya vardığımızda saat öğleden sonra 3 tü. Esas plan hemen trenle Marakeş'e gitmek idi ama günü daha fazla yolculuk yaparak geçirmek istemedik, Kazablanka'da bir gece kalmaya karar verdik. Havaalanında para bozdurduk cep telefonlarına bir fas hattı alıp, trenle Kazablanka merkeze (Casa-Voyageur istasyonu) doğru yollandık (35 dirhem) 2.mevki turistlerle dolu idi, kazablankada inen bir tek biz olduk. Iner inmez ertesi sabah icin Marakeş tren biletlerini satın aldık (85 dirhem). Bu arada şakır şakır fransızca döktürüyorum hareket etmek yer yön bulmak kolay keyfim yerinde. Derken ve böyle düşünürken, ilk kazığımızı yiyoruz ! İstasyon çıkışında polislere sordum ne yönde oteller falan diye, genç bir adamı elle işaret etti adam yanımıza yaklaştı taksiciymiş otel bulmanıza yardımcı olayım sizi taksimle oraya götüreyim sadece 50 dirhem dedi, hesab ettim 10 liraya tekabül ediyor, 4-5 km uzaklıktaymış mantıklı geldi, anlaştık. (sonradan aynı mesafaye 14 dirhem ödedik, ne bileyim taksi ucuz bir şeymiş fas'ta..) Taksici adam yolda genel bilgiler veriyor, nufus su kadar, is alanlari soyle, nereler gezilmeli falan..

Gösterdiği otel pek dandirikti, aynı cadde üzerinde 3 yıldızlı bir otel'e yerleştik çok ucuz değildi (290 dirhem adam başı) ama rahat bir uyku ve iyi bir banyo, yolculuğa başlamak için gerekliydi. Attık çantaları başladık turlanmaya, etrafta hiç turist yok, kimse de suratımıza bakmıyor yabancı olmamıza rağmen, hiç yokmuşuz gibi, güzel bir duygu. İlk olarak Place des Nations Unies 'ye (Birleşmiş milletler meydanı) varıyoruz oradan da ilk kez çarşısına giriyoruz fas'ın dolana dolana yürüyoruz. Ara sokaklardan deniz kıyısına çıktık, meşhur Kral 2.Hasan camiine vardık, pek görkemli, gün batmak üzere ışık ta hoş. Erin fotoğraf çekme peşinde koşturuyor oradan buraya. Ben gelene geçene bakıyorum.. Caminin içine giresim yoktu kapısına kadar yanaşıp bir göz attım. Güneş batmaya yakın hava soğumaya başladı hafiften de açız, dedik otele doğru yollanalım yakında bir yerde yemek yiyip erkenden yatalım. Yürüyerek dönecektik ama haritada otelin nerede olduğunu kesitremediğimizden ayrıca yorgun hissettiğimizden bir taksiye bindik. 7-8 dirheme otelin yakınlarına kadar götürdü, yolda ön taraf boş diye bir yolcu daha aldı (!) 1-2 dirhem de ondan aldı. 10 dirhem uzattım gerisini verecek gibi durmuyor hatta pis pis bakıyor. Dedim kalsın 2 dirhem deymez şimdi ağız dalaşına. Etrafta bakındık otantik görünen fas restoranları pek şık ve menüleri pek pahalı, vazgeçtik, bir pizzacıya girdik batılı usülü beslendik. Dönüşte bir internet kafeye uğrayıp arapça klavye ile mücadele verip otele geri döndük.

Sabah kahvaltıda gözlerim yaşardı, taze sıkılmış portakal suyu vardı hem de istediğin kadar, meğersem portakal çok ucuzmuş fas'ta, o günden sonra gittiğimiz her yerde portakal suyu içtim
hastalığıma iyi gelecek düşüncesiyle, hem de ucuz daha ne isteyeyim. Güzelce karnımızı doyurduk sabah 9 trenine taksiyle gittik, resepsyoncu 13-15 dirhem tutması lazım dedi, dün verdiğimiz 50 dirhem'in kocaman bir kazık olduğunu anladık, Marakeş'e doğru yollandık.
Trende kompartmanımızda faslı 2 kadın vardı, sürekli yemekler çıkarıyor bize de dağıtılıyor
çat pat bildikleri fransızca ile anlaşmaya çalışıyoruz. Türkiye'den geldiğimizi duyunca "merhaba" patlatıyor kadınlardan biri, zaten bütün gezi boyunca türk olduğumuzu duyan merhaba patlatıyor, hoş bir duygu. Acaba türkiye ye gelen turistlere yolda hello denilince böyle hissediyorlar mıdır merak ettim.

Nereden geliyorsunuz, Türkiyeden geliyoruz deyince ikinci soru hep müslüman mısınız oluyor, biz de elhamdülillah çekiyoruz bunun üzerine faslılarda bir sevinç bir rahatlama görmeye değer.
Yolda Radhouane (bizdeki versyonu Rıdvan) giriyor kompartmana elinde laptop çalışıyor sürekli, sonra muhabbet açılıyor süper fransızca ve süper ingilizce konuşuyor, ingilizceyi tercih ediyoruz Erin de anlasın diye.

İndiğimizde şehir merkezine 20 dakikada yürüyebileceğimizi söyledi yönü gösterdi, pek de ağır olmayan sırt çantalarımızla biz, yürümeye koyulduk. Ünlü Jma-l-Fna meydanına doğru yürürkene kısa kollu giyinmiş kadınlar, şortlu turistlerle karşılaşınca şaşırdık, fas'ın konservatif bir yer olduğunu ve özellikle kadınların giyimlerine çok özen göstermeleri gerektiği yazıyordu her yerde. Kazablanka pek ciddi Fas idi, burası pek turistikmiş.

1 yorum:

ssbb dedi ki...

hem de elhamdülillah ha :)